13 Mart 2012 Salı

Affet Beni Evren!


Size de artık “iyi düşün, iyi olsun” felsefesinin binlerce versiyonunu duymaktan fenalık gelmedi mi?
Sahiden gelmedi mi?
Çünkü eğer gelmediyse, bu yazıyı okumaya devam etmenizin hiçbir anlamı yok!
Siz kafanızda kurduğunuz tozpembe dünyanın, bir gün gerçek olacağını düşünüp, hiçbir şey yapmadan mutlu olmak için çabalamaya devam edebilirsiniz.
Ama eğer artık o felsefi akımlardan size gına geldiyse…
…Benim dünyama hoş geldiniz!…
Çünkü ben realist dünyama, o tozpembe bulutlarla çevrili hayal cümlelerini sokmaya çalıştıkça daha da gerilmeye başladım.
İnanın denedim… Üstelik tüm içtenliğimle.
İtiraf ediyorum ki; bir süre olumlama yaptım ya da farkındalığımı fark etmeye çalıştım…
İronik olan ne biliyor musunuz? Farkındalığın öyle çalışarak fark edilmeyecek bir şey olduğunu ise, en realist aklımla başardığım şeyler sayesinde anladım.
Yani anlayacağınız ben de secret gezegeninin etrafında şöyle bir dolaştım ama karaya iniş yapıp oraya hiç ayak basmadım.
Mesela hayalimdeki pembe panjurlu evin ya da gelinliğin resimlerini dergilerden kesip odamın bir köşesine hiç asmadım…
Ya da hiç var olmayan bir insan için hayalimdeki sevgiliyi yaratmadım.
Her sabah aynaya bakıp “kendimi seviyorum.”, “ah ne kadar da mutluyum” diyerek kendime olan güvenimi bu saçma yolla kazanmaya da çalışmadım.
Mutsuz zamanlarımda “ayyy ne kadar mutluyum, mutsuzum deyip evrene yanlış mesaj göndermemeliyim.” de demedim.
Ağzımdan çıkan olumsuzlukların evrenin bilmem neresinde büyüyüp büyüyüp, zamanı gelince benden intikam almak üzere geri geleceklerine inanmadım anlayacağınız.
Peki ben ne mi yaptım?
Yaşamam gereken her şeyi, yaşamam gereken şekilde yaşadım!
Mutsuzsam mutsuzum dedim, yalnızsam yalnızım… Olumlu ya da olumsuz hayatın bana sunduğu her şeyi saygıyla kabul edip hakkını vere vere yaşadım.
Yani canım ne istiyorsa öyle davrandım. Felsefik kurallara takılmadım ve kaide tanımadım. Duygularımı inkar edip de evreni kandırmak için olmadığım bir kişiliğe bürünmedim.
İşte bu yüzden şimdilerde bolca gördüğüm; mutsuzluk içinde kıvranmasına rağmen mutluymuş gibi yapan ve hiç yaşamadığı bir dünyada yaşadığını farz eden şizofrene bağlamış kadın milletinden hiç olmadım.
Ve ne oldu bilin bakalım?
Bu saçma mutluluk oyununu kendi kurallarımla oynamaya başladığım an; gerçek farkındalığımın farkına vardım.
Mutluluğun evrende değil, beynimde biten bir şey olduğunu anladım. İyi şeyler istediğimde onları düşünüp düşünüp hayal kurmaktansa harekete geçip onları gerçekleştirmeye çalıştım.
Ve evrenin gerçek çalışma mekanizmasını bunları yaptığım an keşfettim!
Evren aslında kafamızda tasarlayıp da büyük bir istikrarla isteyip durduğumuz, olur olmaz her şeyi bize paketleyip göndermiyordu…
Evet bazı hayallerimiz, bazı zamanlarda çok da şaşılacak şekilde gerçek oluyordu ve belki de bu evrenin oyunuydu ama…
Bunlar bizim öyle kafamıza estiği gibi istememizle olmuyordu!

Çünkü evren biz ne zaman……………………………………………………………istersek, işte o zaman dileklerimizi gerçekleştiriyordu.
Size bu çok özel sırrı açıklayacağımı gerçekten düşünmediniz değil mi?
Çünkü ben bu sırrı bencilce kendime saklıyorum.

Affet beni evren!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder